Şehit Düştüğü Tarih: 8 Kasım 2002
Şehit Düştüğü Yer: Ankara Numune Hastanesi
Doğduğu Tarih: 1970
Doğduğu Yer: Amasya,
Merzifon ilçesi Alişar Köyü
Mezar Yeri: Amasya
Serdar Karabulut,
1970 yılında, Amasya’nın Merzifon ilçesi Alişar Köyü’nde doğdu. Serdar, orta
okul ve liseyi, İstanbul’da Alibeyköy ve Plevne Liselerinde okudu. 1987’de
Denizli Mühendislik Fakültesi Makina Bölümüne kaydoldu. Burada akademik
demokratik mücadele içinde yeralmaya başladı. 3. Sınıfta artık bir Dev-Genç’liydi.
Defalarca gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi, okuldan uzaklaştırıldı.
Düzen, okulda da düşüncelerini değiştirmeyi dayatıyor, o devrimci düşünceleriyle
okumaya ve bu faşist eğitim düzenini değiştirmeye çalışıyordu. Okulunu
sürdüremez hale geldi, İzmir’de, Uşak’ta devrimci dergilerde çalıştı.
1991’de, artık
mücadelede daha farklı görevler üstlenmek için illegal örgütlenme içinde yeraldı.
Düşmana karşı mücadelesini çeşitli biçimlerde sürdürdü. Bir süre sonra Ege Kır
Gerilla Birliği’ne katıldı. 1992 Eylül’ünde halkının kurtuluşu için dağlarda
devrimci faaliyetini sürdürürken tutsak düştü.
1992 sonlarından
itibaren on yıldır tutsaktı. On yıl boyunca her türlü zulmü yaşadı oligarşinin
hapishanelerinde. 1995 21 Eylül’ünde Buca katliamında Buca’daydı. Yanıbaşında yoldaşları
katledildi. 1996 ölüm orucunda yanıbaşında yoldaşları öldü.
Hapishanelerde de
yönetici olarak, temsilci olarak çeşitli görevler üstlendi. Son üstlendiği
görev, alnına kızıl bantı takıp, bütün ülkenin F tipi haline çevrilmesini
amaçlayan bu saldırı karşısında örülen barikata bedeniyle katılmaktı. Bu onurlu
ve zorlu görevi, layıkıyla yerine getirdi.
Serdar Karabulut’un Küçükarmutlu’daki Tayadlı ölüm orucu
direnişçilerine yazdığı mektup:
Bunca zaman
kaçan ölümdü
kovalanan
ölüm
ve sonsuzdu yaşam
yakaladı
ölümü
çıkardı kuytusundan
açtı gözlerini ölümsüzlüğün
uyandırdı uykusundan
artık ölüm sıcak
selamında bahar
meştusunda zafer var.
17 Nisan 2001
Ö.O’nun 180. günü
Boran halayına durmuş ailelerimize
Merhaba,
Sizleri evlat özlemiyle kucaklıyor, saygılarımı
sunuyorum.
Aranızdan, Gülsüman’ımızı, dünyanın özgürlük koşularının
ilk ölüm orucu şehidi olarak uğurladınız. Tarihin en güzel sayfalarında
yerinizi aldınız. Güzelliklerle, mücadeleyle örülü TAYAD geleneği şimdi daha
büyük.
12 Eylülün karanlık günlerine ilk eylemlerle aydınlık bir
sayfa açılmıştı. Şimdi boyun eğmemenin en görkemli ifadesi olan ölüm orucu şehitlerimizle
bu gelenek taçlandı. Gülsüman ablamızı Canan yoldaşımız izledi ve şimdi sizler
onların izinden, en yakın mesafeden gidiyorsunuz. Gücümüze güç katıyor, büyük
boran halayının bir halkasını da dışarıdan oluşturup önümüzde koşuyorsunuz.
Bugüne kadar, gözümüz, kulağımız, sesimiz oldunuz. Sizler
oldukça hiç sessiz, desteksiz kalmadık. Her kuşatıldığımızda, katledildiğimizde
her şeyi göze alıp çığlık oldunuz. Kol kanat gerdiniz tek biz evlatlarınız değildik.
Aslında üzerine titrediğiniz aynı zamanda koskocaman bir ülke, bir halk, sahip
çıktığınız aydınlık bir gelecekti. Bugün bu uğurda şehitler veriyorsunuz,
büyüttüğünüz biz evlatlarınızın gönlü olduğu gibi, umudunuzdur.
Görkemli direnişimizin 40 şehidiyle, 180’li günlere girdiği
günlerdeyiz.
Büyüttüğünüz değerleri, anılarınızı sahiplenecek,
sorulacak hesaplarımızın, vasiyetlerinizin sadık takipçisi olacağız.
Şehitlerimiz Gülsüman Dönmez ve Canan Kulaksız’ımızın yakınlarına
başsağlığı diliyorum, başımız sağolsun, unutmayacak, unutturmayacağız.
Ölüme yolculuğunu sürdüren ailelerimizi, ana-baba ve
kardeşlerimi, evlat-kardeş sıcaklığıyla kucaklıyor, saygılarımı sunuyor başarılar
diliyorum.
Gözümüz kulağımız sizde, yüreğimiz sizinle.
Tarihte son sözü daima direnenler söyler.
Biz kazanacağız, sizinle kazanacağız!
Yaşasın ölüm orucu direnişimiz.
Selamlar sevgiler
Serdar Karabulut
***
SERDAR KARABULUT’un şehitliğinden bir süre önce yazdığı
mektup:
Sırf bu direnişimizde içerden ve dışardan on şehidimizi
tanıyorum. Bir çoğunu da gıyabında tanıyorum. Paylaşımımız vardı. Murat
Özdemir, Yasemin, Berrin, Gökhan, Murat Çoban Bucanın kahramanlıklarla örülü
güzellikleri, zorlukları birlikte karşıladığımız yoldaşlarımdı. Erdoğan Güler
de ayın yıllarda görüşümüz gelirdi. O zamanlar geri dursa da, değişimin, dönüşümün
ve inancın en güzel örneklerinden biri olarak yerleşti bilincime. Cengiz ,
Erol, Ali Koç ve siper yodaşımız Cafer Tayyar Bektaş ile Bartın’da birlikte
oldum. Son görevlerinde refakatçileri olup üzerine titrediğimiz yoldaşlarımızdı.
Bant takma törenlerinde birlikte olduğumuz günlerdeki rahat ve öz verili ruh
hallerine, zafere olan inaçlarına tanık oldum. Bize konuştular, söz verdiler ve
sözlerinin eri oldular. Onların yoluna şimdi ben de koyuldum. Buca’da tanıdığımız
şehitlerimizin barikatlardaki, çatışmalardaki, faaliyet süreçlerinde, yaşamdaki
görüntüleri biri gidiyor biri geliyor. Son kahramanlıklar en büyüğü ve en
yücesiydi. Ama ilki değildi.
Meşale olma kararlılığını Murat Özdemir, Önderimiz Fransız
emepryalizmi tarafında tutuklandığında, Murat Çoban 7. koğuşta, Yasemin
bayanlar koğuşundayken 21 Eylül’de de göstermişlerdi. Gökhan’ın vefakarlılığını, bağlılığını
hiçbir olumsuzluk yıpratamadı. Berrin bir malta işgalinde çatışmanın yaşanacağı
ön hatlarda tereddütsüz, bir o kadar da coşkulu atılgandı. İçtenliklerine, bağlılıklarına,
kararlılıklarına tanıklık ettim. Birlikte kararlar aldık, antlar içtik,
uygulamaya soktuk, yendik, yenildik. Ve şimdi yoklar. Anılarını yaşatmak, onların
vefalı izleyicileri olmak bir vicdan ve onur, namus sorunudur. Öyle de olacağım.
Erol, Ölüm Orucu Direnişçilerimizin refakatçısı iken Ölüm
Orucu 3. Ekipte görev almış, bizim önümüzü de açmıştı. Görevlerine koştururken şehitliğe
koştu. Şimdi hedefim onun durduğu yerdir.
Cafer’le bir süre Sincan’da aynı mhücrede kaldım. Ayrılırken
“Biz Kazanacağız!” demişti veda sözü olarak. Bir Ölüm Orucu Direnişçisinin
zafere inancı şehitliğe kilitlenmesidir. Cafer’in kilitlenmesini zorla müdahale
de çözemedi. Ve Anadolu Devriminde onurlu yerini aldı.
Şehitlerimizin anlarıyla da yüklüyüm bu görevde. Onların
mirasını taktım alnıma ve onlar gibi şanına uygun taşıyacağım...
20.9.2002
***
SERDAR KARABULUT’UN şiirlerinden
Dostlar çok şey aldık
hepinizden
Çok şey verdi asi
özgür
hayat
demini
çektik içimize
Bilin ki çok şey
kalacak
gerimize
özümüzden
Alın bunu ellerinize
asi
kanatlarıyla
havalansın
ÖZGÜRLÜK!
Serdar Karabulut
***
SERDAR KARABULUT’UN şiirlerinden
“Ya ateşte eritip bedenimi
Ya da zamanla eriyip
geleceğim
Sal tahtımda hafif olacak konukluğum
Söz; yük olmayacağım dost omuzlarımızda
Ama siz
yüreğinizde ve bilincinizde
ağır taşıyın beni...
14 Ekim 2001 Sincan
Serdar Karabulut
***
SERDAR KARABULUT’UN
“GÜNEŞİN DOĞDUĞU ÜLKE” adlı
şiiri.
I.
Anatolia
Güneşin doğduğu ülke
Ezelden böyle denilmiş sana
Karşı kıyıda, Hellen’de
Hep senden bakmışlar
Gündoğumuna / adın kalmış
Güneşin doğduğu ülke / Anatolia,
Anadolum
II.
Anadolum
Şimdi üstünde biz varız
Bizimle yıkanır / çalkalanır bizimle
gültenin.
Anadolum
Fedai canlarla yürüyoruz.
Sallıyoruz seni beşik misali
Beledik yatağına / umudu
Sallaya sallaya büyütüyoruz.
Mevsimler boyu
Güneşi sağıyor / tepelerinden
Karanlık sökümüne / can veriyoruz
Gününü-gündüzünü
Alnımızdaki sarı-kızıl ışıktan
süzüyoruz
Anadolum
Eeey güneşin doğduğu ülke
Mevsimlerden biz doğuyoruz üstüne
Güneşin bile gümbürtümüzle uyanır
Toprağına su, tarlana tohum da bizden,
Anadolum
Ardı ardına / kanlı kızıl
karanfillerimiz
Akıyor, saçılıyor, dökülüyor döşüne
Böyle böyle büyüyor umut
Sancılarla burkulan / anaç rahminde
Bak şimdiden
Şişti tulum gibi gevşedi / doğurgan
karnın
Rengarenek feda çiçeklerini ağırlıyor.
Anadolum ana toprak
Kımıltısız boranlarımızla
Kucaklıyoruz seni
Dağılmadık yerin Anadolum
Dağılmadık yerimiz kalmadı
Dört bir yana parçalandı
Şarapnel bedenlerimiz...
Son fedaiyi uğurlarken
Öfkeli andlı / bin sevinçli törenimiz.
Özlemdi o, özlemdi onlar
O’na/ onlarcasına/ kavuşmaktır
özlemimiz
Eeey Anadolum
Güneşin doğduğu ülkem
Tepelerinden güneşi sağmak yetmez
Doğurtmak için seni
bir daha bir daha bağrına bağrına
gömüleceğiz
Eteklerinden dörtüreceğiz zaferi....
III.
Anadolum, anayurdum
Mevsimlerdir/ Fedai darbelerin iner
Dünyanın/beynine-yüreğine.
Vuruşlarında / sersem tavuk misali
efendiler
Tünerler inlerine
Çırpınırlar kabus görerek
Kabusları tarihin hükmünedir
Anadolum, kıskanç sevdalarla vurgun
Bir güzele bakar gibi / bakarlar
siluetine
Ihtişamın / sarı-kızıl ışıkta
bir tohumdur / savrulur
Toprağı dünya, tarlası / halkları
dünyanın
Anadolum
Salına saklana saçıyor ışığını
tepelerin
Bakan gözleri kamaşır
Alemin
Ezelden geleceğe / sen
Güneşin doğduğu ülke
Yani Anatolia
Yani Anadolum
5 Ekim 2001
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...
Yoldaşları, yakınları Serdar Karabulut’u
Anlatıyor: