Serdar KARABULUT

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 8 Kasım 2002

 

Şehit Düştüğü Yer: Ankara Numune Hastanesi

 

Doğduğu Tarih: 1970

 

Doğduğu Yer: Amasya, Merzifon ilçesi Alişar Köyü

 

Mezar Yeri: Amasya

 

 

Serdar Karabulut, F Tipi hapishanelere ve tecrit politikasına karşı sürdürülen direnişte, Sincan F tipi Hapishanesi’ndeki 6. Ölüm Orucu Ekibi direnişçilerindendi. 28 Temmuz 2001 tarihinde başladığı ölüm orucu direnişinde, 8 Kasım 2002’de Numune Hastanesi’nde şehit düştü. Ölüm Orucu Direnişinin 98. Şehidi oldu.

 

Serdar Karabulut, 1970 yılında, Amasya’nın Merzifon ilçesi Alişar Köyü’nde doğdu. Serdar, orta okul ve liseyi, İstanbul’da Alibeyköy ve Plevne Liselerinde okudu. 1987’de Denizli Mühendislik Fakültesi Makina Bölümüne kaydoldu. Burada akademik demokratik mücadele içinde yeralmaya başladı. 3. Sınıfta artık bir Dev-Genç’liydi. Defalarca gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi, okuldan uzaklaştırıldı. Düzen, okulda da düşüncelerini değiştirmeyi dayatıyor, o devrimci düşünceleriyle okumaya ve bu faşist eğitim düzenini değiştirmeye çalışıyordu. Okulunu sürdüremez hale geldi, İzmir’de, Uşak’ta devrimci dergilerde çalıştı.

1991’de, artık mücadelede daha farklı görevler üstlenmek için illegal örgütlenme içinde yeraldı. Düşmana karşı mücadelesini çeşitli biçimlerde sürdürdü. Bir süre sonra Ege Kır Gerilla Birliği’ne katıldı. 1992 Eylül’ünde halkının kurtuluşu için dağlarda devrimci faaliyetini sürdürürken tutsak düştü.

1992 sonlarından itibaren on yıldır tutsaktı. On yıl boyunca her türlü zulmü yaşadı oligarşinin hapishanelerinde. 1995 21 Eylül’ünde Buca katliamında Buca’daydı. Yanıbaşında yoldaşları katledildi. 1996 ölüm orucunda yanıbaşında yoldaşları öldü.

Hapishanelerde de yönetici olarak, temsilci olarak çeşitli görevler üstlendi. Son üstlendiği görev, alnına kızıl bantı takıp, bütün ülkenin F tipi haline çevrilmesini amaçlayan bu saldırı karşısında örülen barikata bedeniyle katılmaktı. Bu onurlu ve zorlu görevi, layıkıyla yerine getirdi.

 

***

 

Serdar Karabulut’un Küçükarmutlu’daki Tayadlı ölüm orucu direnişçilerine yazdığı mektup:

 

Bunca zaman

kaçan ölümdü

                        kovalanan ölüm

ve sonsuzdu yaşam

                        yakaladı ölümü

çıkardı kuytusundan

açtı gözlerini ölümsüzlüğün

uyandırdı uykusundan

artık ölüm sıcak

selamında bahar

meştusunda zafer var.

 

17 Nisan 2001

Ö.O’nun 180. günü

 

Boran halayına durmuş ailelerimize

Merhaba,

Sizleri evlat özlemiyle kucaklıyor, saygılarımı sunuyorum.

Aranızdan, Gülsüman’ımızı, dünyanın özgürlük koşularının ilk ölüm orucu şehidi olarak uğurladınız. Tarihin en güzel sayfalarında yerinizi aldınız. Güzelliklerle, mücadeleyle örülü TAYAD geleneği şimdi daha büyük.

12 Eylülün karanlık günlerine ilk eylemlerle aydınlık bir sayfa açılmıştı. Şimdi boyun eğmemenin en görkemli ifadesi olan ölüm orucu şehitlerimizle bu gelenek taçlandı. Gülsüman ablamızı Canan yoldaşımız izledi ve şimdi sizler onların izinden, en yakın mesafeden gidiyorsunuz. Gücümüze güç katıyor, büyük boran halayının bir halkasını da dışarıdan oluşturup önümüzde koşuyorsunuz.

Bugüne kadar, gözümüz, kulağımız, sesimiz oldunuz. Sizler oldukça hiç sessiz, desteksiz kalmadık. Her kuşatıldığımızda, katledildiğimizde her şeyi göze alıp çığlık oldunuz. Kol kanat gerdiniz tek biz evlatlarınız değildik. Aslında üzerine titrediğiniz aynı zamanda koskocaman bir ülke, bir halk, sahip çıktığınız aydınlık bir gelecekti. Bugün bu uğurda şehitler veriyorsunuz, büyüttüğünüz biz evlatlarınızın gönlü olduğu gibi, umudunuzdur.

Görkemli direnişimizin 40 şehidiyle, 180’li günlere girdiği günlerdeyiz.

Büyüttüğünüz değerleri, anılarınızı sahiplenecek, sorulacak hesaplarımızın, vasiyetlerinizin sadık takipçisi olacağız.

Şehitlerimiz Gülsüman Dönmez ve Canan Kulaksız’ımızın yakınlarına başsağlığı diliyorum, başımız sağolsun, unutmayacak, unutturmayacağız.

Ölüme yolculuğunu sürdüren ailelerimizi, ana-baba ve kardeşlerimi, evlat-kardeş sıcaklığıyla kucaklıyor, saygılarımı sunuyor başarılar diliyorum.

Gözümüz kulağımız sizde, yüreğimiz sizinle.

Tarihte son sözü daima direnenler söyler.

Biz kazanacağız, sizinle kazanacağız!

Yaşasın ölüm orucu direnişimiz.

Selamlar sevgiler

Serdar Karabulut

 

***

 

SERDAR KARABULUT’un şehitliğinden bir süre önce yazdığı mektup:

 

Sırf bu direnişimizde içerden ve dışardan on şehidimizi tanıyorum. Bir çoğunu da gıyabında tanıyorum. Paylaşımımız vardı. Murat Özdemir, Yasemin, Berrin, Gökhan, Murat Çoban Bucanın kahramanlıklarla örülü güzellikleri, zorlukları birlikte karşıladığımız yoldaşlarımdı. Erdoğan Güler de ayın yıllarda görüşümüz gelirdi. O zamanlar geri dursa da, değişimin, dönüşümün ve inancın en güzel örneklerinden biri olarak yerleşti bilincime. Cengiz , Erol, Ali Koç ve siper yodaşımız Cafer Tayyar Bektaş ile Bartın’da birlikte oldum. Son görevlerinde refakatçileri olup üzerine titrediğimiz yoldaşlarımızdı. Bant takma törenlerinde birlikte olduğumuz günlerdeki rahat ve öz verili ruh hallerine, zafere olan inaçlarına tanık oldum. Bize konuştular, söz verdiler ve sözlerinin eri oldular. Onların yoluna şimdi ben de koyuldum. Buca’da tanıdığımız şehitlerimizin barikatlardaki, çatışmalardaki, faaliyet süreçlerinde, yaşamdaki görüntüleri biri gidiyor biri geliyor. Son kahramanlıklar en büyüğü ve en yücesiydi. Ama ilki değildi.

Meşale olma kararlılığını Murat Özdemir, Önderimiz Fransız emepryalizmi tarafında tutuklandığında, Murat Çoban 7. koğuşta, Yasemin bayanlar koğuşundayken 21 Eylül’de de göstermişlerdi. Gökhan’ın   vefakarlılığını, bağlılığını hiçbir olumsuzluk yıpratamadı. Berrin bir malta işgalinde çatışmanın yaşanacağı ön hatlarda tereddütsüz, bir o kadar da coşkulu atılgandı. İçtenliklerine, bağlılıklarına, kararlılıklarına tanıklık ettim. Birlikte kararlar aldık, antlar içtik, uygulamaya soktuk, yendik, yenildik. Ve şimdi yoklar. Anılarını yaşatmak, onların vefalı izleyicileri olmak bir vicdan ve onur, namus sorunudur. Öyle de olacağım.

Erol, Ölüm Orucu Direnişçilerimizin refakatçısı iken Ölüm Orucu 3. Ekipte görev almış, bizim önümüzü de açmıştı. Görevlerine koştururken şehitliğe koştu. Şimdi hedefim onun durduğu yerdir.

Cafer’le bir süre Sincan’da aynı mhücrede kaldım. Ayrılırken “Biz Kazanacağız!” demişti veda sözü olarak. Bir Ölüm Orucu Direnişçisinin zafere inancı şehitliğe kilitlenmesidir. Cafer’in kilitlenmesini zorla müdahale de çözemedi. Ve Anadolu Devriminde onurlu yerini aldı.

Şehitlerimizin anlarıyla da yüklüyüm bu görevde. Onların mirasını taktım alnıma ve onlar gibi şanına uygun taşıyacağım...

20.9.2002

 

***

 

SERDAR KARABULUT’UN şiirlerinden

 

Dostlar çok şey aldık

     hepinizden

Çok şey verdi asi

     özgür hayat

     demini çektik içimize

Bilin ki çok şey

     kalacak gerimize

     özümüzden

Alın bunu ellerinize

     asi kanatlarıyla

     havalansın

                 ÖZGÜRLÜK!

 

Serdar Karabulut

 

***

 

SERDAR KARABULUT’UN şiirlerinden

“Ya ateşte eritip bedenimi

Ya da zamanla eriyip

                             geleceğim

Sal tahtımda hafif olacak konukluğum

Söz; yük olmayacağım dost omuzlarımızda

Ama siz

   yüreğinizde ve bilincinizde

ağır taşıyın beni...

 

14 Ekim 2001 Sincan

Serdar Karabulut

 

 

***

 

SERDAR KARABULUT’UN

“GÜNEŞİN DOĞDUĞU ÜLKE” adlı şiiri.

 

I.

Anatolia

Güneşin doğduğu ülke

Ezelden böyle denilmiş sana

Karşı kıyıda, Hellen’de

Hep senden bakmışlar

Gündoğumuna / adın kalmış

Güneşin doğduğu ülke / Anatolia, Anadolum

 

II.

Anadolum

Şimdi üstünde biz varız

Bizimle yıkanır / çalkalanır bizimle gültenin.

Anadolum

Fedai canlarla yürüyoruz.

Sallıyoruz seni beşik misali

Beledik yatağına / umudu

Sallaya sallaya büyütüyoruz.

Mevsimler boyu

Güneşi sağıyor / tepelerinden

Karanlık sökümüne / can veriyoruz

Gününü-gündüzünü

Alnımızdaki sarı-kızıl ışıktan süzüyoruz

 

Anadolum

Eeey güneşin doğduğu ülke

Mevsimlerden biz doğuyoruz üstüne

Güneşin bile gümbürtümüzle uyanır

Toprağına su, tarlana tohum da bizden,

Anadolum

Ardı ardına / kanlı kızıl karanfillerimiz

Akıyor, saçılıyor, dökülüyor döşüne

Böyle böyle büyüyor umut

Sancılarla burkulan / anaç rahminde

Bak şimdiden

Şişti tulum gibi gevşedi / doğurgan karnın

Rengarenek feda çiçeklerini ağırlıyor.

Anadolum ana toprak

Kımıltısız boranlarımızla

Kucaklıyoruz seni

 

Dağılmadık yerin Anadolum

Dağılmadık yerimiz kalmadı

Dört bir yana parçalandı

Şarapnel bedenlerimiz...

Son fedaiyi uğurlarken

Öfkeli andlı / bin sevinçli törenimiz.

 

Özlemdi o, özlemdi onlar

O’na/ onlarcasına/ kavuşmaktır özlemimiz

 

Eeey Anadolum

Güneşin doğduğu ülkem

Tepelerinden güneşi sağmak yetmez

Doğurtmak için seni

bir daha bir daha bağrına bağrına gömüleceğiz

Eteklerinden dörtüreceğiz zaferi....

 

III.

Anadolum, anayurdum

Mevsimlerdir/ Fedai darbelerin iner

Dünyanın/beynine-yüreğine.

Vuruşlarında / sersem tavuk misali efendiler

Tünerler inlerine

Çırpınırlar kabus görerek

Kabusları tarihin hükmünedir

Anadolum, kıskanç sevdalarla vurgun

Bir güzele bakar gibi / bakarlar siluetine

Ihtişamın / sarı-kızıl ışıkta

bir tohumdur / savrulur

Toprağı dünya, tarlası / halkları dünyanın

Anadolum

Salına saklana saçıyor ışığını tepelerin

Bakan gözleri kamaşır

Alemin

Ezelden geleceğe / sen

Güneşin doğduğu ülke

Yani Anatolia

Yani Anadolum

 

5 Ekim 2001

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...


2000-2007 Büyük Direnişi:


Yoldaşları, yakınları Serdar Karabulut’u Anlatıyor:

 

Geri